KADIN HAKLARI DÜNYA EMEKÇİ KADINLARA
Kadınlarımız, üstüne şarkılar söylenen,şiirler yazılan,türküler yakılan kadınlarımız.Bir şairimize göre “Soframızda öküzümüzden sonra gelen” Can’arımız…
Oysa ne güzel başlamış öyküsü:
Eski göçebe Türk toplumlarda itibarlı insanmış,kurultayda danışılan, sözü geçen, erkeğin aklına güvendiği kadınlar. Bir efsaneye göre evreni yaratmak için kadından esinlenilmiş. Oğuzlarda Umay adlı bir kadın tanrı varmış. Dede Korkut öykülerinde sarsılmaz bir karı- koca sadakati, birlikteliği göze çarparmış.
Sonra bir şeyler olmuş: Kadın kaşık düşmanı olmuş, baş belası oluvermiş. Oğlan çocuklarının kız çocuklarından daha üstün tutulması, ata-erkil bir yapı çıkmış ortaya. Kadınlar birden değişmiş, değerini kaybeder olmuş.Aşağılanmaya başlanmış. Nereden bilsin bu gün bile kaybettiklerini arayacaklarını.Bugün kadın hakları diye bağırılıyorsa, toplantılar yapılıyorsa demek ki bir şeyler esirgenmiş,alınmış elinden kadının.
En üzücü olanı da hep toplantılar yapılır,nutuklar çekilir, konuşulur. Kadın hakları diye. Erkeklerimiz iyi niyetle yapar bunu. Ama profesörlerden bile eve gidip eşini dövene rastlanabiliyor.Demek ki bu konuşmakla ya da okumakla da ilgili değil. İş beyinde,ruhta, çözümlemekte bir şeyleri.
Dinamik Türk toplumunda kadın ve erkek denk,cinsiyet dışında, biraz da fizik olarak güçlü.
Ama aile içinde ve dışında hayatta önemli bir yeri var kadının. Kadının erdem ve meziyetlerini saymak hiç önemli değil çünkü bunlar gerçek ve zaten biliniyor.Kurultaylarda danışılıyor kadına, sözü dinleniyor, söz dinliyor, karşılıklı.Uzun sürmüyor bu hayat…
Dinsel hukukun yanlış yorumu, yanlış eğitim, ekonomik sosyal ve kültürel bir çok nedenler toplanınca başka bir bakış açısı çıkmış ortaya. Elinin hamuru ile erkek işine karışma, saçı uzun aklı kısa, iki kadının bir erkek tanıklığına eş sayılması,kız çocuklarının gömülmesi.
Hala bir babanın kaç çocuğun var sorusuna sadece erkek çocularının sayılmasıyla yanıt vermesi. Acaba bunları kadın kendisi mi istemiş yoksa erkekler mi uygun görmüş. Elbise gibi sırtlarına giydirilmiş çıkmak bilmez yıllardır. Kim bilir belki isteyerek erkek egemen bit toplum cıkıvermiş ortaya hala erkek pek çok davranışı yapar,kötü ya da iyi yanlışta yapsa hatadır, bağışlanır.Kadının böyle bir lüksü yoktur. Büyük olay olur.Hatta taşla dövülüp öldürülen kadınlar varken ne söylesek sanki boş gibi.Kadınlarımız da haklarımı geri alacağım diye kavga veriyor.Bence erkeklerin eğitilmesi,bilinçlendirilmesi gerekiyor. Kim eğitecek, tabiki anne eğitecek.
Uzun yıllar kafes arkasında kaldı kadınlar. En uslu, en sessiz bunu kabullenen kadınlar da makul kadınlar oldu. Ne yapsın kadın ? Evde otursun, ev işlerini çok iyi yapsın,doğursun, üretime katkısı olmasın,çok bilmesin,erkeğini mutlu etmeye çalışsın. Olumsuzluk olunca da katlansın,çaresiz olsun. Okumasın,kazancı olmasın ki kıpırdayamasın.
Sonra yıllar geçmiş birileri çıkmış demiş ki “Bir toplum,bir millet erkek ve kadın denen iki cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim, diğerini görmezlikten gelelim de, kitlenin tümü ilerleme gösterebilsin. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin. Kuşkusuz ilerlemez adımları…
Atatürk şöyle demiş “ Adımların birlikte atılması, ilerleme yenileşme alanına birlikte ulaşılması gerekir.”
Türkiye de 1926 yılında medeni kanun çıkarıldı.1930 da ilk kez belediye seçimlerine girme hakkı tanındı. 1934’ te seçme ve seçilme hakkı tanındı.
Artık kafes arkasında,peçe altında,çaşaf içinde ki kadınımızı tarihin tozlu sayfalarında aramak gerekir.Kadınımız evdeki uygar yerini almıştır. İş hayatında başarılıdır.Siyasal hayatta,ülke yönetim kadrolarında yerini alıyor,alacaktır.Bir çok uygar ülkede bile kadından esirgenen bu hak kadınlarımızın elindedir artık.Kadınlarımız bu hakkını uygar ve kendine yakışır şekilde kullanmayı bilecektir. Atatürk.
21. yüzyıldayız. Yurt genelinde düşünelim bir an hala Amet dayım at üzerinde,Ayşe teyzem sırtında bir yük odunla iki metre gerisinde yürür.”O erimdir tabi önde gidecek” der.
Acaba Y.Kadri’nin Yaban romanında olduğu gibi Ahmet Celal’in köyde yaşadıkları sürüyor da biz mi görmüyoruz? Acaba aydınlarımız da yeterince ışık olmamış,aydınlatamamış mı oraları yeterince. Ayşe teyze de mi hata,eksik nerede?
Demekki erkek egemen toplum,egemenliğini sürdürmeye devam ediyor yan yana yürümeyi başaramadık daha.Yoksa Mor çatı,Sığınma evleri niye olsun ki . Kadınlarımız yine dövülüyor,çaresizler,yaşam koşulları ağır bir toplum, ekmek için her şeye katlananlar var.”Beğenmiyorsan annenin evine git “ Sözü eskide kaldı diyemeyiz.Belki sözcükler değişmiş. Şöyle diybiliyor mu erkekler Her türlü gereksinimizi karşılıyorum ve gidiyorum.
Keşke buna da gerek kalmasa Tüm kızlarımız kadınlarımız ekonomik,kültürel yönden,ruhen donanımlı ayakları yere sağlam basan kişiler olsa …
Gönül isterki yukarıda yazılan tum sorunlar olmasa. Sen-ben olmasa kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı gibi olsa .Ne biri önde,ne biri arkada yan yana yürünse ne güzel bir dünya olurdu Kim istemez…
SALİH TAŞ
